Shock and Awe aslında bir film değil, ABD’nin 2. Körfez Savaşı’nda kullandığı en yeni askeri strateji.
Shock and Awe stratejisinin önemi nedir? Neden bunun filmini izlemekten bahsediyorum?
Çünkü, Shock and Awe stratejisi, savaşın bir lojistik operasyon ve siyasetin farklı araçlarla devamı olduğu düşünülürse, günümüz süper güçleri için en uygun maliyetli savaş stratejisidir.
Irak'taki uygulamasına baktığımızda, öncelikle, akıllı seyir füzeleri ile düşmanın hava unsurlarının ve yerden havaya tehditlerinin karargah ve iletişim merkezleri beraberinde nötralize edilmesi var.
Shock and Awe stratejisi;
(1) Düşmanın iletişimini önle/yok et,
(2) Düşmanın genel taktik ve stratejik örgütlenmesini önlemek üzere önemli karargahları vur
(3) Düşman uçaklarını ya da havaalanlarını vurarak uçaklarının kalkmasını engelle,
(4) Varsa, karadan havaya önemli silah sistemlerini yok et,
olarak özetlenebilecek bir “şok” saldırı ile başlatılıyor. Bunları yaptıktan sonra, kendi uçaklarınız için artık bir tehdit kalmayacağından, uçaklardan atılan daha düşük maliyetli mühimmatla bu sefer düşmanın lojistiğini engelleyecek hedeflere saldırılıyor.
Bu saldırıların sonucunda, havada uçan unsuru kalmamış, hava saldırılarına tamamen açık, iletişim kanalları tıkalı/engelli/problemli, karar alamayan ve ihtiyaç duyulan kaynakları ihtiyaç duyulan yere nakledemeyen bir düşman kaldığı gibi, bu düşman aşağıdaki ağır şartlar altında kalır:
(1) Kurmaylar karar alamayacak (iletişim yok, bilgi yok, lojistik yok, hava desteği yok).
(2) Sahadaki birlikler emir, bilgi, kaynak ve hava desteğinden yoksun oldukları için ordunun kalanından izole olacak.
(3) Her tür hava saldırısına açık kalındığı için zırhlı kara birlikleri eriyecek, bir güç unsuru olarak kullanılmayacak.
(4) Karışıklık, kaos, tahmin edilemezlik ve haliyle umutsuzluk hakim olacak.
İşte, asıl adım buradan sonra ortaya çıkıyor.
Karaya tek bir zırhlı mekanize birlik çıkarılıyor. Bu bildiğimiz bir çıkartma değil, zira artık çıkartmaya karşı savunma yapacak bir düşman unsuru yok (çıkartmanın en büyük zaiyatla gerçekleşen operasyon tipi olduğunu da unutmamak lazım). Bu birlik olabildiğince her lojistik unsuru da yanında taşıyor ya da havadan sürekli ikmal ediliyor. Bu şartlar altında, bu birlik;
(1) Hiç durmadan,
(2) Alan hakimiyeti sağlamaya çalışmadan,
(3) Artçı birlik bırakmadan,
(4) Doğrudan cephe savaşına girmekten kaçınarak (icabında düşmanın zırhlı birliklerinden kaçınarak ya da artık rakipsiz olan hava kuvvetleri ile bu zırhlı birlikleri vurdurarak, hiç bir şehir çatışmasına girmeden vs.),
(5) Olabilen en kısa sürede,
ülkenin başkentine kesintisiz ve tek bir hamle ile ilerliyor.
Zaten, başkente girdiğinde siyasi irade çöktüğü için savaş bitiyor.
Süper gücün karşısındaki sıradan bir ülke için bu stratejiyi önlemek neredeyse imkansız.
Lakin, bu stratejinin tek ama çok büyük bir açığı var: Operasyonu başlatan uçak gemisinin ve uçak gemisi görev grubunun denizaltı ile vurulması.
Böyle bir durumda, belki yeni bir görev grubu ile saldırı yine yapılabilir. Lakin, savaş, politikanın farklı araçlarla devamı olduğu için, süper güç açısından alınacak yaranın maliyeti işgalle elde edeceklerinden daha büyük olabilir.
...
Şimdi oturup bir düşünelim. Balyoz Davası'nda suçlu bulunan subayların neredeyse tamamının denizci olmasının anlamı nedir? Ordu içine yuvalanmış bahis konusu darbeci örgüt darbe yapmak için Ankara'ya fırkateyn ile mi gidecektir?
...
Bir diğer şaşırtıcı durum, Almanya’nın sözleşme şartlarına rağmen yeni ve ileri teknoloji ürünü denizaltımızı teslim etmemesi.
…
Hadi şimdi, Uğur Mumcu’nun üzerinde çalıştığı son kitabı neydi ve Uğur Mumcu neden öldürüldü, tekrar düşünelim.